Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

2008 Ağustosunda oyuncular hazırlık kampına geldiklerinde başarıya aç gözüküyorlardı.

Bir sezon öncesinin sonlarında büyük bir çıkış yaparak finalde Celtics ile kapıştılar. Bostanda 6.maçı 39 sayı farkla kaybederek büyük hazimete uğradılar. Farklı mağlubiyetten öte özellikle genç oyuncular maçtan çıkıp otellerine dönerken Boston’un çılgın seyircisinin  saldırıları onları adeta şoke etmişti. Eski oyuncular Boston deplasmanının ne olduğunu çok iyi bilirler ama genç oyuncular zor kaldırılacakları bir ilki yaşıyorlardı.

Bazı takımların bu tür mağlubiyetlerden sonra moralleri çok bozulur. Fakat bu genç ve kazanma hırsı ile dolu takım daha sert, daha fizikli ve tecrübeli rakibine mağlup olunca daha da hırslanıp, bir daha ki seferinde galip gelebilmek için gerekli enerjiyi yüklenmişlerdir. O sezon NBA’in en değerli oyuncusu seçilen Kobe bütün dikkatleri üzerine çekiyordu. Kobe’nin sakinliğinden ve demir gibi güçlü kendine olan güveninden hep etkilenmişimdir. Shaq tam aksine kişisel sorunları ile boğuşurken Kobe’nin kafasından hiçbir zaman bu gibi  düşünceler geçmezdi. Eğer  daha önce hiçbir kimse  başaramamış olsa bile önüne 5 metre yüksekliğinde bir çıta koysalar, o altı metreyi aşmaya çalışır. O sonbahar sezon öncesi hazırlık kampına geldiğinde o üstün niteliklerini de beraberinde getirmesi takım arkadaşları üzerinde de çok olumlu bir etki bırakmıştı.
Ancak, beni en çok şaşırtan Kobe’nin kaba ve insanları kıran kararları değil ama arkadaşları ile değişen ilişkileri oldu. Artık, Kobe başkalarının gözünde basketbolun en iyi oyuncusu olabilmek için tüm kişiliğini ortaya  koymaktan uzaklaşmaya, daha çok takım için oynamaya  başlaması gerçekten şaşırtıcı olmuştur. Yeni Kobe’nin sezon ilerledikçe takım liderliğini bütün kalbi ile benimsemeye başladığı gözleniyordu. Yıllar önce Los Angeles’a geldiğimde Kobe’yi otel odasında tek başına takılıp maç kasetleri seyretmek yerine arkadaşları ile bir araya gelmesini  hararetle önermiştim. Bu önerime pek sıcak bakmadı. Cevap olarak diğer oyuncuların kadın peşinde  dolaştıklarını ve otomobil galerilerini gezmeyi tercih ettiklerini söyledi. Ama değişmeye başlamıştı ve  arkadaşları ile daha çok bir araya gelmeye özen gösteriyordu. Takım havasını yaratmak için onları bir araya getirme çabasına girmişti.

Kobe’nin bu çabalarında en büyük yardımcısı ikinci kaptan olan Derek Fisherdi Doğuştan bir lider, istisnai bir zeka ve üstün bir yönetici yeteneğine sahipti. Üç kez arka arkaya şampiyon olduğumuz dönemde başarımızın kilit oyuncusu olan Fisher’in başka takımlarda oynadıktan sonra tekrar Los Angeles’e geri dönmesi beni çok memnun etmişti.  Ligteki birçok oyun kurucu kadar çabuk ve  yaratıcı olmamasına rağmen çok güçlü, kararlı, korkusuz ve çok sağlam bir karaktere sahipti. Hızlı olmamasına rağmen topu hücum sahasına taşıyıp hücumun mükemmel işleyişini çok rahat sağlayabiliyordu. Maçların son saniyelerinde yüksek yüzdeli atış yapma yeteneğine sahipti. Tüm bunların ötesinde Kobe ile çok  sağlam bir dostlukları vardı. Kobe, Derek’in zihinsel disiplinine ve baskı altında güvenilir olmasına saygı duyuyordu. Derek, hiç kimsenin başaramadığı şekilde Kobe ile iyi geçinmeyi becerebiliyordu.

Kobe ve Fisher antremanların ilk gününde takımı toplayarak bir konuşma yaptılar. Önümüzdeki sezonun bir hızlı koşu değil bir maraton olduğuna değindiler. Karşımıza çıkacak her  rakibin gücüne kendi gücümüzle karşı koymamızın şart olduğunu ve rakiplerimizin fiziksel güçleri karşısında ezilmememiz gerektiğinin üstüne bastılar. Hayret bir şekilde Kobe her geçen gün bana benzemeye başlıyordu.

Son Makaleler

Sevdirin Basketbolu

Başarılı Antrenör

Hızlı Hücüm